Vaktinde alamadığı sevilme, değer veya aidiyet hissini alabilme ümidiyle zamanını geçiren insanlar sadece yorulmazlar. Duygulara yönelik psikolojik ağız tatlarını da kaybederler. Bu insanlar baharı pencere arkasından izlerler gibidirler artık. Bitkiler yeşerir, çiçekler açar, börtü böcek canlanır ama onlar ne kokusunu alırlar, ne sesini duyarlar, ne dokunabilirler ne de tadını hissedebilirler. Üstüne bir de “Her şeyin var, sen neden böylesin?” diye yargılanırlar. Ne büyük savaş! Peki çözüm ne? Savaşmak mı yoksa eksikliğini hissettiklerimizi tamamlamak mı ya da ağız tadımızı kaybedip yaşıyor gibi mi yapmak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder