29 Haziran 2022 Çarşamba

Kendime

Beni kimse yıkamaz. Çünkü ben ağzımda kuş tutsam bile yine birileri benim hakkımda kötü konuşabilir, beni  kıskanabilir, benden nefret edebilir. Bizde meşhurdur; insanlar tanımadığı insanlara çamur atmayı severler. İnsanlar daima konuşur; hikayeni bilmeden, yürüdüğün yollardan geçmeden, seni tanımadan ve idrak etmeden daima konuşur. İç dünyanda ne yaşadın, nasıl bu hale geldin bilmezler. Hepsine kendini anlatamazsın, hepsine kendini sevdiremezsin. Hayat başkası için yaşanmaz.

28 Haziran 2022 Salı

Özgürlüğün Hayranıyım

 Frida Kahlo şu muazzam cümleyi kurmuş: "Kimseyle hiçbir konuda yarış halinde değilim. Kimseden akıllı, kimseden güzel ya da kimseden iyi olma gibi bir iddiam yok. Kimse için 'en' değilim, 'daha' değilim. Bu devasa iddiasızlığın verdiği özgürlüğün hayranıyım." 

Kimsenin kimseye üstünlüğü yok aslında. Herkes egosunu konuşturmaya çalışıyor. Benim için kimsenin egosu, şunu, buyu önemli değil. Şu an çok özgürüm. Hem de tahmin edemeyeceğiniz kadar. 

21 Haziran 2022 Salı

Kitapla Gelen Mutluluk

 Geçenki paylaşımımın altına yorum yapmıştı Osman Abi: “Gönder de okuyalım hocam.” Ne güzel bir istekti. Bu talep karşılıksız kalmamalıydı. Zaten yaylaya gitmek için bahane arıyordum. Fırsat bu fırsat dedim düştüm yayla yoluna. Çantama termos çayımı, ekmek ve kirazı da koyup tüm hazırlıkları tamamlandıktan sonra yola revan oldum. Yol boyunca tanıdık birçok yere uğradım. Hava güzel, insanlarımız daha da güzel. Uğradığım mekanlarda çay ikramını geri çevirmek saygısızlık olur düşüncesiyle ikramları geri çevirmedim. Yolculuğumun nihai noktasına yaklaştığımda orman çiçekleri , avu çiçeği deriz biz, sapsarı ve muhteşem kokusuyla karşıladı beni. Aralarında gezip o şifalı kokuyu ciğerlerime kadar çektim. Ardından Karay Obasına doğru tırmanışım devam etti. Bir an önce emaneti sahibine teslim etmek düşüncesi ile Osman Abinin konumunu belirleyip sürülerini otlattığı yere ulaşmak için yürümeye devam ettim. Osman Abinin sürüsü Ordu sınırlarını da aşıp Tokat obalarında otluyor. Hayli uzun bir yolum var. Yolculuğum esnasında avu çiçeklerinin rengarenk görüntüsü, akarsuların oluşturduğu kıvrımlı menderesler eşliğinde, bakir bir doğada Osman Abiyi koyunlarını otlatırken buluyorum. Hoş sohbeti olan, okumayı, araştırmayı seven bir çobandı o. Sözünü verdiğim kitabı hiç bekletmeden kendisine teslim etmenin haklı gururunu yaşadım. Herkesten uzakta; ama her gelişmeyi de yakından takip eden, entelektüel bir kişiliğe sahip Osman Abi. Kitabı alır almaz şöyle bir göz gezdirmeye başladı. Bir önce okuyup bitirmek istediği kitaba bakışından belliydi. Yanımda getirdiğim yolluğumuzu kırın üzerinde sofra kurup yemeye başladık. Bir yandan sohbetimize devam ederken bir yandan kiraz ve ekmeğin tadına bakıyoruz. Ardından çayımızı da yudumlarken memleketten, dünyadaki birçok gelişmeyi de birlikte analiz ettik. Koyunların, kuzuların arasında bir taraftan çayımızı içerken bir taraftan da dertlerimizle dertlendik. Belki içinizden güzel bir vakit geçirmek, diyebilirsiniz. O iş hiç de öyle değil. Bu meslek peygamber mesleğidir. Her mesleğin zorluğu olduğu gibi bu kutsal mesleğin de zorlukları var. Yazı var kışı var, yağmuru var, çamuru var. Tabi bunlar iklim şartlarının gereği yöreden yöreye de değişir bu zorluklar. Bir de işin ekonomi boyutu var ki Osman Abi güz mevsimi için şimdiden derin düşüncelere dalmış bile. Zordur çoban olmak. Yoldaşın kuzular, koyunlar ve çoban köpekleri olur.  En sadık, en saf dostlarıdır onlar çobanların. Şu muhteşem doğa içinde yapılan güzel muhabbetten sonra artık veda zamanı geldi çattı. Osman Abi için artık sürüsünü yavaştan obaya götürme zamanı geldi. Benim ise gidecek yolum var. Yolcu yolunda gerek. Burada ayrılıyor yolumuz. Akşamın kızıllığını seyrederek dönüş yolculuğum başladı. Gelirken gördüğüm tüm güzellikleri şimdi arkamda bırakarak, ıssız ve yemyeşil doğada aracıma doğru yol aldım. Yolculuk boyunca tüm yüklerimden kurtulduğumu düşündüm. Meğer insanoğlu doğadan uzaklaştıkça yükleri yüklenmiş sırtına. Tabiat tüm güzellikleri ile yanıbaşımızda. Başımızı kaldırıp gökyüzüne bakmamız bile bize bir şeyleri fısıldayacaktır. Sahi en son ne zaman baktık gökyüzüne? Haydi artık plan yapmadan çat kapı atın kendinizi doğaya. Koruduğumuz doğa tüm güzelliği ile selamlayacak bizleri…

13 Haziran 2022 Pazartesi

Martı

 Richard Bach'ın “Martı” adlı romanı geldi aklıma. Çok eskiden okumuşluğum vardı. Orda şöyle diyordu yazar:

“Eğer dostluğumuz zaman ve mekân gibi şeylere bağlıysa, sonunda zamanı ve mekânı yendiğimizde, kendi dostluğumuzu da yıkmış oluruz! Ama mekânı yendiğimizde, geriye yalnızca Burası kalır. Zamanı yendiğimizde, bize kalan yalnızca Şimdi'dir. Burayı ve Şimdiyi paylaşacağımıza göre, nasıl düşünemezsin sık sık birlikte olacağımızı?” 

Bugün otoyolun ortasında kanadı kırılmış bir şekilde öylece kurtarılmayı bekliyordu bizim martı. Durmasan biliyorum ki arkadan gelen araç ezip geçecekti. Herkesin yapması gerekeni yaptım. Aldım araca, önce veteriner hekime götürdüm. Ön muayenede kanadının ters dönüp kırıldığını söyledi hekim. İç kanama da cabası. Ama yaşar, dedi bu çok sevindirici haberdi. Kendisinin yapabileceği çok bir şey yokmuş. Lakin “Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğüne” götürün, onlar tedavisini gerçekleştirir, dedi hekimimiz. Biz de öyle yaptık. Martımızı emin ellere teslim ettik. İnşallah yaşayacak, sağlığına kavuşacak, tekrar eskisi gibi özgürlüğe kanat çırpacak. Bugünü de böyle kapattık. Haydi sağlıklı ve güzel günlere.

9 Haziran 2022 Perşembe

Kutsallar

 Bu günlerde kutsallara saldırmak moda oldu. Sosyal medyada meşhur olmak isteyen kutsallarımıza saldırır hale geldi. Ne yapsam da en çok ben izlenirim mantığı ile milletimizin manevi değerlerine saldırarak insanların sinir uçlarıyla oynamaya başladılar. Amaçları sadece daha çok beğeni almak, daha çok tıklanmak olan bu şarlatanların milletimize kazandırdığı hiçbir şey yoktur. Aksine zarar vermektedir. Uzak durun kutsallarımızdan, uzak durun manevi değerlerimizden. Tepkiler gelince küçük bir özürle her şeyin geçeceğini zannediyorlar. O işler öyle olmuyor işte. Verdiğiniz zarar çok büyük, kırdığınız gönül çok fazla. Vazgeçin bu kutsallarımıza saldırmaktan. Zira ceremesini fazlasıyla çekersiniz.

7 Haziran 2022 Salı

Üslubun Kimliğindir

 Ne güzel söylemiş Cemil Meriç: “Üslubunuz kimliğinizdir.” Sarf ettiğin sözler senindir, terbiyesizliğin senindir. Her biri karakterinin bir bir yansımasıdır. Dilin de kelimen de sensin. Her ne yapıyor ve söylüyorsan seni bağlar. İnsan davranışlarıyla ve sözleriyle karakterini sergiler. Hakaret, küfür, kötü sözlerin hepsinin sahibi kişiye aittir. Kalp içinde neyi barındırıyorsa onu dışa vurur. Dilin ve davranışların karakterinin aynasıdır. O yüzden herkes kendi layıkına yakışır. Edepli edebinden susar, edepsiz edepsizliğiyle susturdum zanneder! Ne kadar sussam da insanlara haddini bildirmek lazım ara sıra. Sonra niye susuyorsun diyorlar. İşte bu yüzden.

Hayali Cihan Değer

 Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer... Ne güzelmiş o günler. Samimiyetin ve sevginin değer gördüğü günler. Sevginin, sevgilinin can bulduğu günler. Her adımı emek, her adımı saygı, her adımı sabır gerektiren o tertemiz vefa dolu sevgilerden ne kaldı günümüze? Teknolojiye mi yeni düştü şimdi ki sevdalar? Yoksa hiçbir şeyin değerinin olmadığını savunanlar mı sardı dört bir yanımızı. Siz onları boş verin. Kötüleri silin etrafınızdan. Çünkü onların bir katkısı yok size. Hatta sizden alıp götürdükleri vardır. O yüzden silkelenin ve kendinize gelin. Geçmiş zamanda ne güzel günlerimiz olmuş, hayali dünyaya değer. Gelecekte de muhteşem günlerimiz olacak. Yeter ki sabredip beklemesini bilelim. 

Eskiler Manalı Yaşarlarmış

Eskiden kapıyı kapat denilmezmiş. Allah kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş. “ Kapıyı ört ya da sırla” denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edeptenmiş. “Lambayı söndür.”demezlermiş. Allah kimsenin ışığını söndürmesin. “Lambayı dinlendir.” derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış. Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edeptenmiş. Kapı eşiğindeki misafirlere ait ayakkabılar dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. “ Git, bir daha gelme!”der gibi değil de “Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsa.” dercesine dizilirmiş. Eskiler hayatı o kadar temiz ve o kadar manalı yaşarmış. 

Hayrete Düşmek

 İnsan beyninin,  mânâlar âleminde, bu kadar yükü nasıl kaydedebildiğini, nasıl kaldırabildiğini düşünüyorum da hayretten hayrete düşüyorum...

Olmak

 "Bu saatten sonra" diye bir zaman dilimi var, sonuna neyi koyarsan koy olamamışlığı anlatıyor. 🥀

Sedye

 Kulakları sağır edercesine bir haykırış: Açın yolu, açın yolu! 


Kalabalığın içinden, koridorun en uzak noktasından gelen bir sesle irkildim: Açın yolu! 


Tüm gözler telaş ve korkuyla sesin geldiği yöne çevrilmiş, herkes endişeli bir şekilde olan biteni anlamlandırmaya çalışıyordu. Hızla üzerime doğru gelen tekerlekli bir sedye… Sedyenin etrafında iki, üç tane güvenlik görevlisi, sedyede yatan elli, altmış yaşlarında kendinde olmayan bir hasta, hastaya yardımcı olmaya çalışan sağlık görevlileri ve hastanın üzerinde kalp masajı yapmaktan bitap düşmüş bir doktor… Hastayı hayatta tutmak için verilen büyük mücadele… Bir film setinin ortasına düşmüş gibi sadece olan biteni izliyorum. Bu yaşadığım an ve gördüklerim sadece filmlerde, dizilerde olur zannederdim. Oysa yaşadıklarım ne bir film ne de bir dizi idi. Bir an, sedyede yatan kişinin benim olma ihtimali geldi gözlerimin önüne: Her şeyden habersiz, etrafımda beni hayata döndürmeye çalışan bir sürü insan ve endişeli bakışlarla bana bakan gözler… 


“Açın yolu, açın yolu!” sesiyle irkilerek kendime geldim, tekrar hayata döndüm. Kendime geldiğimde sedye, yine aynı hızla kalabalığı yararak endişeli bakışlar arasında yoluna devam etti. Hastanın akıbetini bilmiyorum. Bildiğim bir şey var ki, şu an bu yazıyı okuyorsanız çok şanslısınız. Çünkü hala nefes alıyor ve hayattasınız. 

Hayat ne garip değil mi, hiçbir şey olmayacakmış gibi yaşamaya çalışmak. Aslında hepimiz bir pamuk ipliğine bağlıyız. Gönlü güzel insanlar olsun etrafınızda derim. Elinizden tutan, kalbinizden tutan insanlar. Ve onlara sımsıkı sarılın henüz vaktiniz varken. 

Bir nefeslik hayatımız var.

Çay

 Çay'a benzer hayat

Bir usulü, sırası var.

Gönül demliktir meselâ.

Hayat sudur.

Önce ısıtacaksın ki

Buğusunda pişsin çay.

Acele etmeyeceksin,

İzleyip bekleyeceksin.

Yürek demlenmeden

Kokusu işlemez ruhuna.

Sonra oturacak her şey yerine.

Tek başına olmaz,

Buyur edeceksin ağız tadına.

Herkesin bir dudak payı olacak hayatında.

Lakin piştiğin o ateşi asla unutma!

Her şey tamamsa

İki şekerle şımarabilirsin artık.

Karıştır ahenkle çayını

O tatlı tını senin hakkın...

Dost

 Sevgili dost; kalbine iyi bak ki gönül penceren hep çiçek açsın.

Hasret

 Oraları bilmem ama buralar biraz hasret, biraz özlem biraz da sen kokuyor.

Doğmadan Önce

Sormuşlar “ezelde aşk var mı? ” diye

Ben kalpten vuruldum doğmadan önce.

İster azap deyin ister hediye

Meçhule sürüldüm doğmadan önce.


Yılmadan ben bana beni anlattım

Günahı tövbeyle yıkayıp attım

Ebed kapısında ölümü taddım

Kefene sarıldım doğmadan önce.


Gönlüme sevdanın güneşi doğdu

Şüphe iklimimi ışığa boğdu

İlk yağmurum Kâlûbelâ’da yağdı

Bulandım duruldum doğmadan önce.


Sevdim, sevgiliye giden yol uzun

Şerbetini içtim ateşin, buzun

Bazen girdabına düştüm sonsuzun

Çok öldüm-dirildim doğmadan önce.


Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya

Gerçeği alt etti gördüğüm rüya

Kendi kopyam imiş meğer şu dünya

Düşündüm, yoruldum doğmadan önce.


Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben

Mezarda, mabette aşkı gördüm ben

Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben

Aşk ile karıldım doğmadan önce..


ABDURRAHİM KARAKOÇ

6 Haziran 2022 Pazartesi

Veda

Ey kadın sen Kadıköy ben Üsküdar Aramızdaki farklılıklar en büyük zenginliğimiz . 

Bazen şen, şakrak ve hareketli Bazense sessiz, sakin ve durgun                      İki farklı ilçe ;

Üsküdar; gelsin diye bir şey yapmaz insanlara 

Sadece kendindendir, duruşu, asaleti  Kadıköy; albenili, davet eder, çağırır  Eğlenmeyi ister,

Bütün imkanları sunar.

Ben içten çok severim Üsküdar’ı 

Simit ve çay keyfi 

Dindirir içimdeki aşılması gereken tüm duyguları 

Sen gibi, sende diniyorum.

Sarılınca, elimi tutunca, sende olunca O yüzden sen Üsküdar’da kal 

Benim Kadıköy’e veda etmem yakındır...

Değer(siz)

 Her şeyin fiyatını bilen, ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen insanlar olmaya başladık.

Gençler

Bana bu günleri gösteren Mevla’ya sonsuz şükürler olsun. Hepimiz aynı kilimin desenleriyiz. Güzelim Anadolu, nadide bir Türkmen halısı gibi ufkumuza açılmıştır. Kıymetini bilelim. Onun ayaklarımızın altından çekilip kaydırılmasına izin vermeyelim. Devletimizin, milletimizin, dilimizin, dinimizin, irfanımızın, ailevi değerlerimizin çatık kaşları, kıskanç koruyucuları olalım. Bütün dua kapıları açıktır. Okuyun, çalışın, öğrenin ve öğretin. Hak yolunda gidin, hatalarınız ve günahlarınız için de tövbe kapıları açıktır. Gençler, ben istiyorum ki sizler okuyun, düşünün, nazik olun, incitmeyin ve incinmeyin. Alanınızda ihtisas yapın. Bildiğinizi de bilin, bilmediğinizi de bilin. Asla nefsinize mağlup olmayın. Kibire ve şeytana kapılmayın. Milletinize asla laf ettirmeyin. Hayat bize Mevla’nın bir armağanı ve emanettir. Emanete hıyanet edilmez. İslamiyet’in ilk emri olan ‘oku’ yolunda yürüyün. Bu milletin yetiştirdiği büyük adamları tanıyın. Hiçbir başarı tesadüf değildir. Kendi zaaflarınızı meziyet sanmayın. Siz gençler hayatınızda taviz vermeyin, disiplinli olun, fakat zalim olmayın.

Bir İnsanın Gücü

 Bir insanın gücü dünyayı güzelleştirmeye yetmez belki… Peki bir insanın avucunda kanat çırpan güvercin yüreği?

Acımak

 Acımak...Ben insan ruhundaki derinliğin ancak onunla ölçülebileceğine kaniim. Evet,dibi görünmeyen kuyulara atılan taş nasıl çıkardığı sesle onların derinliğini gösterirse başkalarının elemi de bizim yüreklerimize düştüğü zaman çıkardığı sesle bize kendimizi insanlığımızın derecesini öğretir. Reşat Nuri Güntekin

Yeni Nesil ile Sohbet

 Videoları sıkıldığı için hızlandırarak izleyen bir kuşak, konuşurken de izleme hızıyla, aceleyle konuşuyor. Kelimeler yutuluyor, kısalıyor, yarım bırakılıyor. Dijital kültür beyinlerin işleme hızını değiştiriyor. Şöyle sakin, tadını çıkararak sohbet etmenin sonuna mı geldik?

Çay ve Yaşamak

 Yaşamak işte

Kimi zaman bir bardak demli çayda 

Kimi zaman bir dost sohbetinde

Kimi zaman ekmek arası umut içinde

Yüreğim

 Yüreğim seninle yaylalar kadar serin,

Ne bir çizgi hasret ne bir nokta gam...

Hayat Geçiyor

 Aldılar bulutları yorgun düşlerimizden

Farkında mısın hayat gidiyor elimizden?

Nurullah Ataç

Dil’e Saygı

 Her valilik, belediye, önemli işler yapan resmi kurum, büyük özel şirketler, görsel ve yazılı basın-yayın kurumları, yeteri kadar dil uzmanı çalıştırmalı. Bu uzmanlar, Türkçe metinleri, dil ve yazım bakımından denetlemeli. Türkçeye saygı bunu gerektirir.

Kalp

 “Kalp denizdirdil de kıyıDenizde ne varsa kıyıya o vurur." Mevlana

Ah Almayın

 Ne yaparsanız yapın kimsenin duygularıyla oynamayın. Kalbinde yara açmayın. Küstürmeyin hayata yalnızlıklarının sebebi olmayın. Ah almayın. Ahın bulamayacağı adres yoktur.

Küstürmeyin

 Küstürmeyin size bakarken gözlerinin içi gülen insanları. Sonra görmezden gelirler kaldıramazsınız.

Hayat Güzeldir

 Umudun, güzel şeylerin, hayata güzel bakabilmenin kitabı. Okuyucuya bunca olumsuzluklar arasında hayatın basit görünen ama değerli ve güzel yanını, huzuru, mutluluğun parayla alınamayacağını ve günlük hayatta gözümüzün önünde olan ama basitleşmiş güzellikleri gösteriyor. Okudukça fark ettim ki; mutluluk veya başımıza gelen olayların iyi veya kötü olması bizim bakış açımızla alakalı. Bir trafik kazası geçirmiş olsanız ya ah vah der sürekli şikayet edersiniz ya da daha kötüsü olmadığı için halinize şükredip nefes alabiliyor olmanın mutluluğunu yaşarsınız. Bu kitabın beni en çok etkileyen yönü ise hikayedeki olay örgüsünün bana çok tanıdık gelmesi idi. Sanki benim hikayemi anlatmış. Onca yaşananlara rağmen “Hayat Güzeldir” diyebilenlere selam olsun. 

Gönülden Irak olmak

 

  • Gözden Irak olan gönülden de Irak olur mu efendimiz?
  • Hayır Olric. Yüreğinde bir yer açıp oturttuğun her kimse, seninle birlikte gider her yere.

Ak Kız

  Ayaz düşerken yaylanın yüreğine, bir ak kız yürür çiylerin üstünde… Ne sesi kalır rüzgâra, ne kokusu zamana… Ak Kızın İzinde , hatırla...